BİR ZAMANLAR ÇANKIRI (BÜYÜK CAMİ SULAR ALTINDA)

Haber Giriş Tarihi: 16.10.2022 15:16
Haber Güncellenme Tarihi: 16.10.2022 15:16
https://www.olay18.com/
Bahri Başyayla arşivinden... Yüksek bir tepede arpa tarlası, iki kenarından dereler (Damlamca ve İmaret Dereleri) akar, kırk basamaklı merdiven ile çıkılır. Caminin yapıldığı yerin önceki adı Toruş'un Çayırı diye anılır. Bu ibarelerle anılan Büyük Cami'nin (Camii Kebir) sular altında kaldığını, tadilatının ise ne zorluklar altında yapılabildiğini biliyor muydunuz? Tahminen 1750 yıllarında Damlamca deresinden gelen sel, caminin 3 metre yükseklikteki bodrumunu ve camiyi basmıştır. Şehrin Kadısı, Kastamonu vilayetine "İbadethanemizi sel bastığı için kullanamıyoruz." diye haber salar. Kastamonu Valisi de Padişaha bir mektup yazarak onarımını rica eder. O dönemde Ünür köyünden şimdiki Baki Durlanık'ların sarayda çalışan dedeleri de Padişahın namaz kıldıran hocası olan Salih hocaya, "Çankırı'nın Büyük Camisini sel basmış, git onar da gel." der. Salih hoca Çankırı'ya gelir, halktan cami onarımı için 20 bin kadar altın toplar. Bu parayla hiçbir şey yapamayacağını anlayan Salih hoca bir gün öğle namazını kılmak için, caminin tamamı toprak ve mil ile kaplı olan yere seccadesini serer ve namazını kılar. Namaz bittikten sonra seccadenin aldığı ve kendisinin götürebileceği kadar toprağı seccadeye doldurur, İmaret'e aşağı gider ve toprağı çaya döker. Halk hocanın bu hareketinden utanır. İkindi namazında halktan 20 kişi camiye gelip namazdan sonra onlar da hoca gibi seccadeye toprak koyup çaya atarlar. Akşama 50 kişi gelir onlar da aynısını yapar. Böyle böyle 2 - 3 ayda cami temizlenir ve ibadete açılır. O dönem Çankırı beyi Kazım beydir. Kazım bey hocayı çekemez, kıskanır ve Kastamonu vilayetindeki Kadıya "Salih hoca paraları toplayıp yedi" diye şikayet eder. Bunun üzerine Kadı, Çankırı'ya 2 tahkikat memuru (Mühendis) gönderir. Yetkili memurlar Dizdar Değirmeni'nin üzerinde ileri gelenlerden birinin evine misafir olurlar. Salih hocaya haber salarlar, Salih hoca eşşeğe biner ve köşke gider. Eşşekten iner, biber karıklarının içine basarak mühendislerin yanına varır. "Hoca sen neden yoldan gelmedin de karıkların içindeki biberlere basarak geldin?" deyince hoca, "Siz beni biber gibi yakmaya geldiniz, kendimi acısına alıştırayım diye oradan geldim." der. Hoşbeşten sonra mühendisler, "Hocam, hakkında şikayet var. Halktan para toplayıp zimmetine geçirmişsin, onu tetkike geldik." derler. Ve topluca camiye gelip 10 gün içinde keşfini çıkarırlar. Caminin temizlenmesi, onarımı o dönemde 60 bin altınla ancak yapılabilir diye karar verirler. Toplanan paranın ise 20 bin altın olduğunu gören mühendisler mahcup olurlar. Hocaya, "Bizim yapabileceğimiz birşey var mı?" diye sorarlar. Hoca da, "Cami dar geliyor, ilave yapıverin." der. Mühendisler, caminin kuzey tarafına ek yaparak şimdiki Yazlık denen kısmını yaparlar. "Başka bir isteğin var mı?" diye tekrar hocaya sorduklarında Salih hoca, "Bu caminin her depremde duvarları çatlıyor, buna da bir çare buluverin." der. Onlar da depremin geldiği yöne 2 güney, 1 batı tarafına dayama yaparlar. Buna Zelzele Kıran denir. Ve cami böylece onarılmış olur.